Daraltmak
- ggkcen

 - 21 May 2020
 - 2 dakikada okunur
 
Güncelleme tarihi: 3 May
Evini dışarıdan görmek için önce odandan, sonra dış kapıdan çıkmalısın. Şöyle biraz da uzaklaşırsan, evin önünden tüm cepheyi görebildin işte. Artık tek başınasın. Belki hep öyleydin ama bu kez farklı, artık anlamlandırma vakti. Tüm arayışlar somut bir şeyler bulmak için midir? Ya da belli kalıplar çizmek daha mı rahatlatıcıdır? Evin dışını görmek için evden çıkmak şart mıdır peki?
Sorular sormak cevabını bulamasan da farklı soruların cevabını bulmana yardım edebilir.
Sevdiklerimizin olmadığı bir dünya düşünelim ama o en önem verdiğiniz maddi varlık her ne ise hala sizinle. Artık bir önemi kaldı mı? Paylaşamadığın bir varlık ne kadar mühim olabilir ki. Klişe olan şu cümle ’paylaştıkça büyür sevgi, pozitif enerji...’ Fark ettin mi hep manevi değerler için söylenmiş. Hani öyle paylaşıp çoğaltabildiğin somut bir şey benim de aklıma gelmiyor. Soyutluk, maneviyat adına ne dersen de ruha dokunabilen, hacmini sonsuz genişletebilen kavramlar. Üstelik öyle karşılığında herhangi bir beklentisi de yok bu kavramların. Sadece farkına varıp, hissedebilen birine dönüş ve onları besle istiyorlar. Bazen bu maddiyatçılığa aşırı değer biçme hali kişiyi kurtulamayacağı bir yükün altına sokuyor. Ama öyle anlar geliyor ki; sadece moralle iyileşebileceğini bildiğin bir hastalık gibi. İşte o anlarda sevdiklerin, maneviyatın siliyor o aşırı değer biçtiğin varlıkları. Ya da bir doğal afet gibi; ilk kimi kurtarırım diye düşünüyorsun neyi diye değil. Şimdi evin içindeyken evin dışını görme çaban belki gereksiz gelmiştir. Görmek istersen belki her şey o evin içindedir. Ev sadece birkaç tuğladan oluşan bir varlıktır. Nerede kendin oluyorsan, huzuru yaşıyorsan ev belki de orasıdır. Hani illa uzaktan bakıp işte bu bir ev demek dar bir kalıba sığdırmaktır her şeyi. Bunu şuna da benzetiyorum. A kişisi çok iyi biri ama B kişisi mi aman aman şeytana pabucunu ters giydirir demek gibi. Nerden biliyorsun ki o A kişisinin sadece senin gözlemlerinle ya da sana davrandığı kadarıyla ‘iyi’ olduğunu. Ya da ne belli B kişisinin sadece hata yapmış bir insandan ibaret olmadığı ve buna şahit olmanın sadece sana denk geldiği. Yani bir şeyleri kalıba sokmak ne kadar doğru işin iç yüzünü bilmeden.
Ben hiçbir zaman böyle keskin kalıplara sahip olan biri olamadım. Hayatta her şey olabilir her şey mümkün gözüyle baktım hep. Özgür bırakmak, anlam yüklememek, geleni kabul etmek hep daha rahatlatıcı geldi. Daha iyi hissettirdi. Evimi bulmaya çalışmak sadece kendime yönelmek yetti hayatım boyunca. İnançlar, kısıtlamalar bir insanı tanımlamaya hiçbir zaman yetmeyecekti. İnsanı ‘insan’ olarak görmek hepsi bu kadardı.
Filmlerde kötü diye tabir ettiğimiz karakterleri nasıl sempatik bulabiliyoruz. Bu gerçekliğe dönünce mi değişiyor o ‘kötü’ asla sevilmeyi hak etmez diyebiliyorsun. Ya da tam tersi iyi diye herkes ona karşı ince düşünerek tıpkı kendisi gibi davranıyor, eli taşa değmiyor tabiri caizse. Var mı böyle biri? Şimdi satın alabildiğiyle çoğalabilen, kısıtladığı görüşleriyle her kaba sığabilen insanlar olarak yaşayıp gidelim. Gerçekten böyle yapalım belki o hep aradığımız huzuru bu şekilde yakalarız.!




Yorumlar